29 Kasım, 2013

Sydhavnstippen


Danimarka'ya geldiğimden beri burası ile ilgili ilk yazım bu. Aslında aradan geçen dört ayda Kopenhag'da kırk blog yazısı yazacak kadar yer gezdim. Ne var ki geldiğimin ilk haftasından beri burada adet olduğu üzere her yere bisikletle gittiğim ve bu şekilde gezindiğim için doğru dürüst fotoğraf çek(e)medim. 

Bisikletin de bu kadarı fazlaymış. Arada bir yürümek de lazım. Tamam çok sağlıklı, eğlenceli falan da, insan geçtiği sokaklarda detayların tamamını kaçırıyor yahu. Geçenlerde bisikletim bozulunca, uzun süredir bisikletle günde iki kere geçtiğim caddeyi yürümek zorunda kaldım. Şok geçirdim: Öyle bir okul mu vardı orada? O bina da nereden çıktı? O dükkanın vitrinindeki ne öyle? diye sorup durdum kendime. Böyle işte Volkan efendi. Paşaya kelle yetiştirir gibi basarsan pedala sürekli, hergün geçtiğin yere ilk defa gelmiş gibi olursun.

Neyse, kafada dönen geyik muhabbeti faslını geçecek olursak, geçen Pazar yaşadığım muhite çok yakın eşsiz bir doğa oluşumu, "Sydhavnstippen" bölgesinde yürüyüşe çıktım. Eşsizliği şurada; bu aşağıda fotoğraflarını gördüğünüz bölge, 1940-1973 yılları arasında bilimum tuğla, moloz, boya kutusu, hurda araba (!) vb. gibi atıkların bırakıldığı bir yer. Bu çöplük olarak kullanılma durumu bittikten sonra da, doğal örtü üzerini kendiliğinden kaplıyor. Yani ne oraya insan eliyle inşa edilmiş bir park, ne de eskiden beri varolan bir doğal rezervin korunması. Şu anda koruma amaçlı çalışan gönüllü grupları var elbette. 

Sydhavnstippen, Kopenhag'ın Sydhavn, yani "Güney Liman" bölgesinden Amager adasına bir burun, uç ("Tippen") şeklinde uzanıyor. Şöyle:



Haritada hemen batısında yer alan park ise Valby Parkı. Kopenhag'daki en büyük şehir parkı olarak geçiyor. Orası da başlıbaşına bir yazıyı hakediyor aslında. Onu da yapayım bir ara.

Valby Parkı ile bağlantı sağlayan köprü

Biraz gönüllülerin getirdiği yeni türler sayesinde, biraz da kendiliğinden, yüzlerce tür yaşamaya başlamış burada. Bugün örneğin 150'den fazla kuş türü var. 2009'dan bu yana, havanın daha sıcak olduğu aylarda ortalıkta başıboş gezinen koyunlara bile rastlamak mümkünmüş. Ben yeni kırpılmış koyun yününe benzer bir şeyler gördüm, koyunlar da çok uzakta olmasa gerek diye düşündüm ama koyun falan göremedim o gün.


Koyunlar neredesiniz?

Uzaktan bakınca sıradan bir yeşil alan gibi duruyor. Çayır, çimen, ağaçlar, kuşlar, gökyüzü, falan. Enteresan manzaralar var:


Hayvanlar su içsin diye herhalde...





Sydhavn Stonehenge


28 Ekim günü büyük bir fırtına oldu Kuzey Avrupa'da. Bu aşağıdakiler o fırtınadan kalma olsa gerek.



Nerem doğru ki?

Uzaktan bakınca pek belli olmasa da, doğal örtünün altındaki moloz yığınları ve çöpler, mekanın tarihi, alanda gezinirken gözlenebiliyor:




Ha gayret. Az kaldı, yutacaksın o teneke kapağı toprak.




Fırtınada yerinden sökülen o ağaç. Bakın neler çıkıyor altından.


Aklıma ister istemez History Channel'ın "Life After People" isimli belgesel dizisi geliyor. İnsanlık bir anda yok olsa, yarattığımız şeylerin yeryüzünden silinmesi ne kadar zaman alır? Bu kadar beton, arabalar vesaire ne zaman hiç olmamış gibi olur? Tavsiye ederim. Bir fragman, buyurun: 


Hatta ilgilenirseniz iki sezonluk serinin tamamı şurada var playlist olarak.

Neyse, tam küçük gezimden geri dönmeye hazırlanıyordum ki ileride şunu farkettim:


???!!!

O ne ola ki? Uzaydan mı düşmüş oraya? Biri büyük bir Amerikan futbol topunu kesip oraya mı bırakmış? Yumurta mı o? Ne menem bir şeydir? Onu da yazacağım, ama az sonra...


Hiç yorum yok: